Kişiselleştirme ya bir sanattır ya da tedavisi mümkün olan hastalık. Hayal gücü, yetenek, gayret ve tutku ile üretebildiğiniz iş yapma tarzınız kişiseldir. Bu doğal haliyle sizsiniz. Aynı sonucu, sizin yetenek ve tutkunuz dan yoksun birinden beklemek ve eleştirmek ise bir hastalıktır. Huy, meşrep, karakter; meslekler bunun için doğdu. Her zihin düşünce üretemiyor, hatta üretmez. Düşünceyi üreten her zihnin bedeni de futbol oynayamıyor. Bu bir özgünlük, ya da bambaşka bir neden sonuç ilişkisi olabilir. Eğer böyle yorumlayamaz isek; özellikle bizim gibi ilişki toplumların da, ilişki, söz ve davranışlara yapılan yoğun yorum hastalığı nükseder. Sonrası tam bir muamma. Bana laf mı soktun, onu kastetmedim, yanlış düşünüyorsun, valla sen delisin, aşk olsun, beni yanlış anladın, senden beklemezdim.. tarzın da laf kalabalıklığın dan başka bir eyleme hizmet etmeyen diyaloglar uzar gider.
Oysa sözü kişiselleştirme yerine, sözü söyleyene tercüme ya da tefsir ettirmek, sorunu tümden ortadan kaldırır. Yani anlaşılmayan söz ve eylemin sahibidir tercüme hakkı. Bu da dedikodu, nifak gibi sosyal dokuyu bozan illetin panzehiri olabilir. Farkında olmamız gereken ciddi mesele ise insanlar birbirini anladığını düşünen, bir birine güven telkin eden, aktivite ve ilişki sarmallarına ciddi yatırımlar yapıyor. Düşünce ve gönül kulüpleri kuruyor ya da bu imajı ikame eden aktivitelere katılıyorlar. Toplum da hangi mesele, bilgi ve hisleri ele alırsak alalım, tartışalım; sonuç olarak aslın da “Yaşam Takımları” kültürüne ihtiyaç olduğu ayyuka çıkar.
Yaşam Takımları™ sitesinden daha fazla şey keşfedin
Subscribe to get the latest posts sent to your email.