Çok uzaklarda güneşin sararttığı ovaların birinde, toprağın insan yüzüyle yansıdığı o yerde bir düş savaşçısı yaşardı. Onu insan kılan acılarını teker teker yazmaya başladı. Hakkında kızıl fermanlar yazan büyük gagalı karganın onu hapsettiği mağarayı ve bir yığın acıyla oradan çıkışını yazdı. Bir defter acılarıyla doldu. Bir başka defter aldı. Düşlerini yazmaya koyuldu. Masalların içinden bir masal seçti. Aladağ masallarını seçti. Bilge olmaya çalışan bir bulut olarak girdi masala. Uzaktan bakınca gökyüzünde kara bir bulut yakından ıpıslak bir kalp ve saf bir zihin. Takımının yağmura öyle bir ihtiyacı varmış ki kendisini buluta dönüştürmek istemiş.
Sarı ovalardan gelen takım, atların rüzgâr gibi koşturduğu çağlarda, bir kalemin işaret ettiği sırlar taşımaktadır. Büyük gezgin bilge bir adam öyle bir şey görmüş ki en çok kaldığı diyar, en seçkin ismi verdiği belde olmuştu. Kimdi bu gezgin ki ataları ile hem hal, hem dil, hem müstesna bir misafirlik yaşadığını söyler.
“Bu belde de savaşçıların oğullarına Karasis, kızlarına Karabulut denir…” diye not düştüğü günde başkaca neler anlatmıştı neler…
Karasis adında güçlü bir savaşçının sarı topraklarda Karesi beldesini kurduğunda kadınların da amazonlar gibi savaşçı olduğunu anlatır.
Kimdi bu anlatan… Der ki Karasis dedikleri Kara İsa “o gezgin…uzak, çok uzak, kuzeyinde ötesinden geldi…” kuzeyde bir büyük izler aramış, Uz kağanı bulmuş, Tuva’nın defterini bulmuş olan Batuda….
Karesi halkına bir şey okumuş Tuva’nın defterinden. O sırada Anadolu birliğine ilk katılarak bilgeliğe ve birliğe karşı sonsuza dek süren sadakatin sahibi olmuşlar. “Memleketi Akirus öyle bir şehirdir ki cadıların fitnesi tez büyür, amma tez bozulur… “
Buluta dönüşen savaşçı kadın düşlerini yazarken, Aladağlarda gölün üzerinde konaklayan Tuva da yazdıkça yazıyordu. Sağ bileğinde bir uyuşma oldu Tuva’nın. Karataş’ın kütlesi azalmıştı iyice. Son sayfayı açtı. Oraya öyle bir şey yazdı ki, okuyan bir iksir içmiş gibi hiç bilmediği bir sırrı bulacakmış. Sabah olunca gölün üzerine kurduğu adası ile havalandı, hamağına uzandı çam ağaçlarının arasından doğuya doğru uçtu. Gölün küçük balığını bahar kampında aç kalan Dumanlı Ali lakaplı hem asabi hem merhametli bir yiğit büyük heveslerle yakalamışsa da kaçmayı başarmıştı. Şimdi gölün üzerinde başını kaldırmış Tuva’nın gidişini küçücük balıkgözleriyle izliyordu.
Karabulutun takımından Düşren isminde sevinci çoğaltan bir kadın merak etmiş. “Acaba memleketimi yazan İbni Battuta kim diye” ah bir de ne görsün. Meğer Aladağlar’a sabah kahvaltısına getirdikleri ot onun saçlarıyla anılmış ilk.
Düşren öyle sevmiş ki Aladağlar takımını nerdeyse hepsini evinde ağırlamak, hepsinin kalbine dokunmak istermiş.
Amazon takımı bu Aladağlar’a yeni ismi ile bayrak yapmışlar. Karesi Team. Karesi timde olan Bağgül adıyla çok başarılı biri hem gelmek istermiş ama bi türlü gelemezmiş. Bu sefer olacak demiş ve yola çıkmadan önce her işine hal çaresi aramış. Gel gelelim hiç de öyle kolay olmamış. Yetişmeyen işler, bitmeyen aşlar derken boşa koymuş dolmuş, doluya koymuş taşmış. İçinde sanki bir cin varmış. Demiş ki; “Bir şey olacak yine geride kalacaksın! Hiç boşuna heveslenme!”
Amazonlar en yoğun en sıkı en zor zamanlarında çıkmışlar yola. Onlar için ilk ve temel şey “sadakatmiş” takıma sadakat için savaşçı ruhlarını almışlar yanlarına düşmüşler yola.
Yaşam Takımları™ sitesinden daha fazla şey keşfedin
Subscribe to get the latest posts sent to your email.
