Aladağ Masalları-Özgürlük İstediğin Zaman Uçmak Olsaydı

Özgürlük İstediğin Zaman Uçmak Olsaydı (30.07.2022)

Aladağlar ağustos ayında masala uyanmak üzereydi.

Ay sabahlığını giydi, uyumaya gitti, güneş çıkardı geceliğini, sabahçı kuşlarını tek tek uyandırdı. Gece kuşlarının üzeri örttü.  Aladağlar kampı başlamak üzere. Hiç durmaksızın yazılan düşler, bilinmeyen bir sesin eşliğinde gölün sularına karıştı.

Ahdem yazgının gölünde, düşlerin dağında, Tuva ile yarım ay gecesinde bilgelik damlalarını sihirli şişeye yerleştirmiş, Tuva’nın tarifi üzere bir ipe bağlayarak, gölün küçük balığına emanet ediyordu. Tuva ona demişti ki;

“Kalemin sahibi gelecek bu ipi çekecek, sihirli şişeye ve içindeki bilgeliğe sahip olacak. Alkışlar ve şenlik durduğunda, bulunmayan, bilinmeyen son bir mesaj kalacak geriye. O mesaj bir düğüm gibi, sırlar içinden bir seçkin gibi ateşin göğe direklendiği sırada düşecek kalbe.

Kara Usta bir başka masal anlatmaya başladığında, çam közünde kahveler piştiğinde birinin zihninde bir fikir uyanacak diğeri ipi çekecektir. Küçük balık da o şişenin içindedir belki. Onu yaşatacak, bilgelik yazgısını öğretecek.”

Bu durumdan habersiz, kendi şehrinin yağmurunda başını öne eğmiş eski bir lider ömründe ilk kez levhalara çekilen hatlar gibi nefesine özenle fısıltılar yüklüyordu. Bu Telvis.

Mırıldandığını kimse duymadı. Duymadığı için de onun taraftarları lale tarhlarına benzeyen yüzleri ile ondan gelecek teyakkuz haberlerini umutla beklediler. Bu Aladağlar da her şey bizim için daha başka olmalı diye birlikte söz vermişlerdi. Çoğalarak katılacaklardı. Bir bulut ayracında dağılmışlardı. Telvis tazeliği aramış bulmuş ve yeniden başlamıştı hikayesini.

Takımından düşenler ruhunu incitmişler ve başlarına düşen kara habbeleri görmemişlerdi. Nasılsa bir yolunu bulur katılırız demişlerdi. Bu masaldan uzaklaşanların hindiba sancıları tutardı gün aşırı. Bir süre sonra “Eyvah Telvis eyvah, biz ne yaptık” diye söylenmeye başladılar.

Aladağ gözleri onu çok önceden uyarmıştı. Demişti ki: “Aladağ günlüklerini iyi oku! Orada yazanlar yaşanacakların bir yansıması.”

Pek güzel dinlerdi, ancak acısı da vardı. Grubuna konuşmayı denemişti, Onlara Tuva’nın defterinden okudu, Pek kulak asmadılar ve yine saçaklı deniz yosunu gibi bakmış ve ertelemişlerdi anlamayı.

Aladağ masallarının yazgılardan biri olduğunu anlamıştı ve nasıl yazılıyordu merak içindeydi hep.

Daha değerli soru Şandil’den gelmişti.

“Bu yazgı değişir mi? Yansıyanlar bir uyarı mı yoksa! Onu değiştirebilir miyiz? Aladağ günlüklerini yazan Kara Usta bu yazgıyı kutsanmış bir yerden mi aşırıyor? “

Sorular soruları kovalarken, sorulardan birinin ayağı takıldı düştü. Her ikisinin de yüzünde şakın bir gülümseme vardı. Yoksa Tuva’nın defterinden mi?

Karşılama masası kurulmuştu.  Doruk takımlarına geçtiği günden beridir masanın sihri çoğalmış etrafı  cennet kaçamağı güzel  kokular sarmıştı.

Çayırlara doğru baktılar, rüzgârı kollarında sallayan eğriliş ağacına baktılar. Evimiz, düşlerimiz, kalbimizin sessiz izleri..

Gülüşler sohbetler başladığında aladağın camisinden ezan sesi yükseldi. Okuyan Deli Sufi. Bir akdoğan havalandı, dağsan onu izledi. Kemo dayı gözlerinin içinde solan tomurcuğu yenisi ile değiştirdi.

Her insan burada değişim günlerini görebilirdi. Ahirgül ilk geldiği güne baktı. Urkundalı küçük bir yaraya baktı.

İnandığın her düş, her geciken mevsim yarasını bırakırmış. Telvis yenilenmişti. Ve gelecek gümüş haberi için ismini hazırladı.

Eğriliş ağacının altında bir danışmanlık istedi. 

Aladağlarda eğriliş ağacının üç dalı vardır. Eğriliş tevazu ile dallarını toprağa yakın tutmuş.  Öğrenmek ve yücelik bir eğiliş ile başlarmış. Neyin karşısında eğrilmiş ki “hani hep doğru olmayacak mıydık “diye serzeniş olmadı değil.

Çir Tari ye adında bir kadın bu serzenişin sahibi olan Telvis’e “cehalete karşı doğrulur, bilgeliğe karşı eğiliriz… Yanlışa doğrulur ayaklarımız, doğruya eğrilir başımız” diye anlatmış.

Telvis Eğriliş ağacının sahip olduğu üç dal görmüş. Biri liderliği, biri bilgeliği, biri özgürlüğü yaşatıyormuş. Liderlik dalına bir yayık asılmış, ayran ha oldu olacak, tereyağı tomurcuk tomurcuk gezinmeye başlamış.  Bilgelik dalına bir levha asılmış, levhada bir söz gören her göze bulaşmış, kimi gönlüne düşürmüş, kimi oracıkta yere düşürmüş.

Özgürlük dalında bir Yusufcuk böceği uyuyor şimdi. Acaba demiş Telvis Bu bizden biri mi? Hani o  sandukadaki geçitten gelenlerden biri mi? Eğilmiş kanadına mühür aramış. Tam yaklaştığında ağıt yürüyen adam “dur hele Telvis demiş.Mühür eğriliş ağacının en değerli dalında açılır. Söyle bakalım bilgelik mi liderlik mi özgürlük mü daha değerli?

Ağır yürüyen adam Telvis’in seçimde zorlandığını görünce ona tekrar sormuş…

Özgürlük İstediğin zaman uyumak olsaydı, bir kedi gibi mi derdim…

istediğin zaman uçmak olsaydı bir kartal gibi mi?

İstediğin zaman yemek olsaydı,  bir fil gibi bir şey mi?

Özgürlük istediklerin olmadığında,  yaşadıklarını değiştirecek bir seçenek bulabilmendir.

Ya bilgelik;  istediklerin olmadığında, olanların bir başka istek olduğunu anlamandır.

Liderlik etkidir, Özgürlük fırsattır, Bilgelik anlamdır

Yusufcuk böceği uyanmaya başladığında bilgelik dalındaki Bilge Tuva’nın yazdığı levhayı da okumuş tekrar ağır Yürüyen adam.

“Bilgelik karşısında eğilmeyen, cehalet karşısında doğrulamaz”

Eğriliş ağacının dallarında bunlar okunurken, Cadılardan en çirkini cadı çul  “bu iş bende” demiş, iyice yaklaşmış Yusufcuk’a. Bu mühür burada kapalı kalmalı. Ona fısıldamış.

Tekrar insana dönüşmemesi, takıma katılmaması için cadı vesveselerini başlatmış.

Ne gerek var tekrar insan olmaya

İnsanlarla uğraşmaya

Bak keyfine işte

Yiyeceğin bir gıdım yaprak

Canın isteyince uyu 

Canın isteyince uç

Ayy kim uğraşacak şimdi onca şeyle..

Ayol boşverrrr

Yusufcuk kafası karışmış mührünü saklarken  gençlerden bir grup o sırada güneşten al topluyormuş.  Ne zamandır al toplayan olmamıştı. Hani yaylanın küçük kızlarının yanaklarında minnak minnak allar vardır ya, al işte o al…

Cadı çul çıkıverdiğine ortaya hiçte bir cadı gibi değilmiş, aralarından biri gibi katılmış. Ara ara fısıldamış.

Ah Yusufcuk ne işin var burda… Gör bak,  dönüşşsen tekrar insana, yaşam takımına gitsen, sen bir takım kuramazsın, liderlik senlik değil, kimsecikleri bulamazsın, bulsan da yürütemezsin, yürütsen de devamı gelmez, tıkanır tıkanır … diye tekrarlıyormuş sözlerini..”

Yusufcuk dinlemiş dinlemiş, bir duyduğu şarkıyı düşünmüş, bir de anlatılanları…O sırada Aladağın telli turnası şarkıya başlamış. Ağır yürüyen adam bu da yedi kişiden biri demiş. Aladağlarda bu türküyü söyleyen bir kız varmış. Ansızın hevesi güneş gibi parlar, ansızın buz tutarmış. Şimdi şarkıyı Turna’nın kendisi söylüyor ve heveskarları aratmıyor…

Gözlerini çirkin çula yummuş. Gördüğü düşleri olmuş ve en sevdiği melodi yayılmış ormana… Dönüşüm başlamış…

Uzaklardan gelen ses Aladağlar masalını başlatan sestir.

Kulakları tüyden ince kuzuyu çağıran duduğun sesidir.

Evet istiyorum… insan olmak istiyorum. İsteklerim olsun, istemediklerim olsun. İsteklerim bazen olmasın, çabam beni terbiye etsin. Çabalarım beni bazen ulaştırmasın. Bilgelik beni terbiye etsin. 

Eğriliş ağacının en değerli dalında Lef çıkagelmiş.

İnsana dönüşmenin heyecanını keşke her insan bir kez yaşasa diye geçirmiş içinden. Sarmaş dolaş olmuşlar etraftan gelenler ile. Herkes yaşadığı Yusufcuk günlerini sormuş.

devamı Yusufcuk Günleri…..


Yaşam Takımları™ sitesinden daha fazla şey keşfedin

Subscribe to get the latest posts sent to your email.

Bir Cevap Yazın

1 Yorum
Beğenilenler
En Yeniler Eskiler
Satır İçi Geri Bildirimler
Tüm yorumları görüntüle
Rukiye Çelik
2 yıl önce

Yine gúzel bir Aladağ masalí olmuş ustam elinize sağlık

1
0
Düşüncelerinizi merak ediyoruz, lütfen yorum yapın.x