Hemera
Yaşlı sahafın dükkanında buhurdanlardan çıkan duman ve çay dumanı birlikteler. Bir düşün gerçeklere meydan okuyan hikayesini anlatıyordu. Hikayesinde hikayeci Hayani Tir Kralı ve Kinha’yı anlatıyor Asur Kralı Puzur’a. Kralların baş vezirleri ya komutandır ya da tapınaktan gelen bir din adamıdır. Tir kralının baş veziri bir tüccardı.
Puzur Hayani’ ye sordu.” Neden?”
Kinha Tir Kralına halkınızın geleceğini merak ediyorsanız, onların düşlerine bakın demişti.
Düşler bir halkın geleceğini ele verir. Eğer bir yerde düşler varsa orada özgürlük vardır. Özgürlük varsa bolluk ve zenginlik olacaktır. Kölelerin ve yoksulluğa mühürlenmiş insanların düşleri yoktur kralım. Özgür olmayan insanlar gerçeklerin sonsuz bir çizgi olduğuna inanır. Özgür insanlar merak ederler, ilham alırlar ve yaşadıkları gerçekleri düşleriyle değiştirirler.
Yaşlı sahaf eski sayfalar arasında şimdiye sızıveren bir soluk yakaladı, bir hikâyenin içinden bir hikâye daha çıkıverdi. Kinha bir hikâyeye başladığında ay büyümüştü bir geminin yelkenleri arasında, kızıldı, yanıyordu yakmıyordu, tutunuyordu tutmuyordu.
Kral ülkesine bolluk getiren fikirlerin sahibi Kinha’nın tüm bunları nasıl deneyimlediğini öğrenmek istediğinde Kinha; “mağripli bir köle kızdan öğrendim” Bir köleden ne öğrenilebilirdi ki…
“Hemera olduğunu söyledi adının. Bu adı ona efendilerinden biri vermiş. Pithom şehrinde annesi bir köleymiş. Olgunluğa erişince onu annesinden ayırıp köle pazarına götürmüşler. Kölenin ne olduğu hakkında hiçbir şey bilmez. Köle olması gerektiğini bilir, öyle inanır”
Onu iki balıkçı ortak olarak satın almış.
Her ikisine birden hizmet ederken, bir gün bir tüccar onun gözlerindeki mısır mavisini görmüş. Saçlarından aşağıya doğru güneşin pırıltısı akıyor, gamzeleri Nil’in sularını yumuşatıyormuş.
Tüccar Hemara’yı onlardan satın almak istemiş. Balıkçılar pek memnunmuş Hemaradan. Böyle güzel bir kızın pis kokan bir kulübede hem de iki çirkin balıkçının hizmetinde olmasına sinirlenmiş ama belli etmemiş Tüccar.
Fazladan 13 altın ödeyerek satın almış. Ne var ki yolda Kimmeryalılar tarafından tüccarın kervanı yağmalanmış. Tüccar öldürülmüş. Köle olarak bir vahşinin atının terkisinde kuzeye doğru gitmiş.
Soğuk çadırlarda, kaba hayvan derileri içinde çetin bir kıştan, kurak yazdan sonra, işkencenin her türlüsünden sonra, ruhunu tamamen kaybettikten sonra hasta ve zayıf olarak bir bahara zor çıkmış. Ona çok çirkin işler yapmışlar. Bir hayvana bakar gibi, besler gibi…
Kimmeryalı Vahşi adamın buğdaya ihtiyacı olunca Hemera buğday karşılığında Lidyalı paralı bir askere satılmış.
Hemera kendisini satın alan paralı askere kölelik yaparken henüz 18’ine yeni girmiş. Paralı asker savaşta ölünce, onun şehirdeki karısı tarafından Asurlu bir tüccara satılmış. Hemera bana bundan sonrasını şöyle anlattı.”
“İyi bir insan olarak tanıdım onu, ben bir köleydim. Soğuklarda giyinmek, mideme bir parça yiyecek girmesi için yaşıyordum. Tüccar bana iyi davrandı. Bana güzel kıyafetler aldı, onun evinde türlü türlü meyvelerin tadına baktım.
Bir gün beni sevdiğini söyledi. Bana hiçbir erkeği sevdin mi diye sordu. Ben bir köleydim. Köle doğmuştum. Sevmeyi bilmezdim ben. Asurlu Tüccar beni sevdiğini söyledi. Bana sevmeyi öğretmek istedi.
“Neden seviyorsun ki zaten hizmetindeyim. Ben ne istersen onu yapabilirim. Sevmek söylediğini yapmayan özgür insanları kandırmak için diye” bilirim dedim. Tüccar sevmeyi anlatmaya devam etti. Anlatabilmek için bana hiç dokunmadı. Ben bir köleydim oysa. Sevilmeden dokunulurdu bana.
Günlerce bekledi. Ben öğrenememiştim. Kölelerin bildiği tek şey, yemek, giyinmek ve söylenilenleri yapmaktı.
Asurlu Tüccar bir hummaya tutuldu ve kısa bir zaman sonra öldü. Üzüldüğümü fark ettim. Köleler duyguları pek bilmezdi. Öğrenmişim.
Bedenime ıstırap veren bir şey olunca ancak ağlardım. Tüccar ölünce içeride bir şey beni ağlatıyordu. Başka türlü bir acıydı bu.
İlk kez duyuyordum. Kölelerin duygusu olmazdı. Gözyaşlarım ilk kez bana içeride bir oda açıyordu .”
Asurlu tüccarın ölümü üzerine gelenler arasında bir akrabası ona bir mektup verdi. Asurlu Tüccar onu çok uzun zaman önce özgür bırakmıştı. Şöyle yazmıştı.
“Hemera’nın düşleri yok. Köleler meğer düşlemezmiş.”
“Eğer düşleyecekse sadece özgürlüğü düşleyebilir. Özgürlükten sonra her şeyi.”
“O bana Mısır ile Asur şehirleri arasındaki farkı gösterdi.”
Mısır şehirlerinde insanlar kazanmak için tapınak ve saraylara doğru bakar, zengin Babil ve Asur şehirlerinde pazara doğru bakarlar. Bolluk ve zenginliğin ticaret yolları üzerinde olduğunu bilirler. Tapınaklar ve saraylar ticaret yapan insanların malları üzerinde ortak olduklarında ve kendilerine yakın olanlara zenginliği paylaştıklarında insanlar zengin olmayı değil, tapınaklara ve saraya yakın olmayı düşler ki bu zenginliğin yerine sefalet getirecektir.
Sevgili kralım beni iyi dinleyin. Kinha hararetle anlatıyordu. Hikayeci Hayani daha da hararetliydi. Ankara zafer çarşısında yaşlı sahaf arada çayını tazeliyor tüm kadim tarihi ve bilgeliği bana aktarmak için çırpınıyordu.
Sevgilim kralım dedi Kinha!
Hemera ile ben tanıştığımda o özgürlüğüne kavuşmuş bir köleydi. Bana özgür bir insan olarak düşlerini anlatmaya geldi. Onun düşlerinde tir krallığının gemilerinden fazlası vardı. Güneşin altında kervanların üzerinde parlayan gümüşlerden ve altından fazlası vardı.
Onun düşlerinde yalnızca düşlemeyi öğretmek vardı…Düşlerin kraliçesi gibi göründü bana.
Tek şey öğretiyordu ve tek şey söylüyordu “Özgür değilsen her şeyi bırak, sadece özgürlüğü düşle! Onu almadan başka hiçbir şey ile meşgul olma!”
Kimlere mi? Tüm kölelere…Kimdir köle?
Giyinmek ve yemekten başka telaşı olmayan herkes..
Asur kralı Hikayeci Hayani’yi dinlerken… evet dedi insanlar bolluk ve zenginliği tapınaklarda ve saraylarda değil pazarlarda görmeli ve Pazarlar daha fazla özgür olmalı… diye tekrar etti.
Yaşlı sahaf bana doğru baktı… buhurdan sönmüştü, çaylar yenilenmedi… Özgür müsün diye sordu?
Bilmiyorum dedim…
devamı Yadigar
“Köleler meğer düşlemezmiş.Düşleyecekse sadece özgürlüğü düşler,sonrasında herşeyi”Hemeranın hikayesi bize çok şey anlatıyor.Teşekkürler Bünyamin bey
Bu güzel yazıları kaleme alan ustaya çok teşekkürler
En kısa zamanda devamını bekliyoruz
Hayatımız da Mısır ını yoksa Asur umu seçeceğiz???
Dün okudum paylaştım yorumda bulunmadığımın farkında oldum.Özgürlüğü düşlüyorum o arada köleler geldi aklıma usta demiştiki köleler düşlemeyi bilmezler ben köleyi pazarda satılan alan kişi onu. Sahibi istediği işte öalıştıran bilirdim bu yazıda görünen o ki yiyen ve giyinenlerde köle statüsüne girmişler. Teşekkürler usta
Giyinmek ve yemekten başka telaşı olmayanlar…Özgürlük nedir ya da gerçekten ne değildir…Hayani ” nin ilham veren hikayelerin de bir kralın her şeyi yeniden yorumlaması…Teşekkürler ustam kaleminize sağlık
Sadece yemek için yaşayanlar kõledir. Bu ne kadar farkındalık yaratan bir cúmle .õyleya hayattaki tek gayesi yemek yediklerini sosyal medyada paylaşmak olan insan ne işe yararki .
Giderken iz bírakmak gerek faydalí izlerki yolunu kaybeden yolunu o izlerle bulmalı.
Teşekkürler Ustam
Özgür insanlar merak ederler, ilham alırlar ve yaşadıkları gerçekleri düşleriyle değiştirirler.