Yaşlı Keşiş - Yaşam Takımları™

Yaşlı Keşiş

Yaşam Takımları
Yaşam Takımları
Anemos - Cafe De Anatolia
/

Gülizar Penah’ın hikâyesinde daha da geriye gitseydi, yine gider miydi? Bu hikâyeyi eskilerden pek azı bilirdi.

Harabe çok uzun zaman önce aslen bir manastırmış. İsmi unutulmuş azizler tarafından yaptırılmış. Bu yüzyılın başlarında Rus işgali başladığında içindeki keşişlerden birini arkadaşları Müslüman olmakla, Müslümanlar aralarına girmeye çalışan misyoner olmakla suçlamış. Yaşlı keşiş bir gün Müslüman bir aileyi korumak için manastıra getirince işler hepten değişmiş.

Manastır, etrafındaki dağlara hâkim bir tepenin üzerinde kurulmuş. Uzun bir zaman önce bir sabah terkedilmiş. Daha doğrusu mübadelede ile terkedilmiş. Köyün adına Rumlar Megala Tsiti, Müslümanlar Çitikebir derdi. İkisi de büyük çit demekti. Bu manastırın karşısında 600 yıllık ahşap bir camisi olan Müslüman mahallesi vardı. Aşağı yukarı bu süre kadar komşuluk yapmışlardı. Bölgede bu kadar eskiye dayanan yerleşim nadirdir.

Manastırın koridorlarına nem kokusu sinmiş, zemini otlarla çalılar bürümüş. Bir mağara kadar soğuk hapishane gibi tak takır kalmış. Bahçesinde ağaçlar arasında uzayan yabani bitki örtüsü arasında yürümek için kendinize yol açmanız gerekiyor.

15 yıl sonra yaşlı keşiş geriye dönmüş dediler. Manastırın ikinci katında elinde süpürgesi ile temizlik yapıyormuş. Bu kat kütüphaneydi. Yerde parça pincik el yazması kitaplardan arta kalanları tek tek kenara koydu. Değerli olduklarına inanılanlar çoktan yağmalanmıştı. Bahçedeki kazılar definecilerin karış karış burada arama yaptığını gösteriyordu. Duvarlar yer yer balyozla kırılmış. Sayfaları dağılmış el yazması bir kitaptan başka hiçbir şey kalmamıştı.

Aşağı katı temizlemek zordu. Orada üzeri toprakla örtülü bir zemini kazdı. Gizli kapıyı buldu. Bu kapıdan aşağıdaki mahzene iniliyordu. Mahzende çeşit çeşit el yazması kitaplar zeytinyağı fıçıları sirkeler pekmezler baharat çömlekleri vardı. Burayı kimse bulamamıştı. Mahzenin hemen üzerinde mütevazı bir yemekhane yapılmıştı. Yemekhane olan kat neredeyse delik deşik olmasına rağmen alt kattaki mahzenin bulunmamış olması yaşlı keşiş için iyi haberdi.

İkinci kattaki kütüphaneyi restore etti. Yanındaki çalışma odasını düzenledi. Çam ağacından yapılmış okuma masasını onardı. Birkaç kandil yerleştirdi sağa sola. Akşamları kadim duvarlarda parıldayan ışıkta oturmuş bir şeyler yazıyordu. Yaşlı keşiş “Kankana” savaşında yaptıkları sebebiyle kendisinin “dost” sayıldığı haber gelmişti. Belki bunun da etkisi ile bitkiler üzerine çalışmasını tamamlamak üzere manastırda dilediği gibi kalmasına izin verilmiş.  Gündüzleri araştırmalar yapan eli, geceleri hokkasına dalıyordu. Her akşam kayıp bir bilgeliği arıyordu mürekkebin kabulünce.

“Gerçekler beni rahatsız ettiğinde, hile yapamam. Bundan mutluymuş gibi de görünemem. Sitemler ederek de devam edemem. İstemediğim her gerçek bende bir iradeyi besler ve bana bir şeyleri değiştirme gücü verir.”

“Mutlu olmadığım zaman, mutsuz insanlar gibi davranmak benim işim değil. Gözlerimi düşüremem, sesimi içime çekemem, Mutlu olmadığım zamanlar, gecedir dinlen, kıştır, çekil biraz, bu bir zamandır, tüm zamanlar gibi uğrar geçer “

“Mutluluk yoksa mutsuzluk üretmek istemem. Olmayan bir şeyin yerine zıddını koymamayı öğrendim, bir şey yoksa, sadece o şey yoktur, güneş yoksa karanlık üretmem gerekmez, kıyıda köşede küçük kandillerim var benim”

Kış gelince çiçeksiz kaldık demeyiz, şimdi çiçek zamanı değil deriz. Biten çiçek değil, bahardır. Sevgi bitince sevgi bitmez, sevdiğiniz bitmiştir.

Yıldızları göremeyince yıldızsız kaldım demem ben, bir zamandır bu. Bulutsudur, rüzgarını bekler, kovalamaca biter, yerli yerindedir her şey. Mutlu değilsem bir mevsim gibi karşılarım yaşadıklarımı ama mutsuz olmam.”

Yaşlı keşiş kayıp bilgeliği yazmakta olduğu bir akşam kapısı açılmış. Ben size Kankana savaşında ne olmuştu ki? Önce onu anlatayım.

Bir temmuz ayında Ruslar Gümüşhane’yi ve beldesi Torul’u işgal etmişler. Beraberlerinde Ermeni çeteleri ile köylere çıkmaya başlamışlar. Kopuz köyüne girmişler. Burada Üçüncüoğluları sülalesinden Ahmet’i evinin kapısındaki armut ağacına bağlamışlar. Ahmet’in 15 yaşlarında dillere destan güzellikte Fatma isminde bir kızı varmış. Ruslara köydekileri, araziyi bilen Ermeniler haber veriyordu. Ermeniler Fatma’yı istiyorlarmış. Didik didik aramışlar her yeri, bulamamışlar. Kız saklana saklana kaçarak başka bir köye gitmişti.  Kızın babası Ahmet iki gündür ağaçta bağlıdır.

Eziyeti artırmışlar. Karısı dayanamamış. Kızının saklandığı köyü söylemiş. Ermeniler köye gidene kadar bir çaresini buluruz da kızımızı kurtarırız diye düşünmüş.  Ahmet’i yine de salmamışlar. Eziyete devam etmişler.

Ahmet gece kurtulmuş iplerinden eşini ve küçük oğlunu da alarak kaçmış. Kızının saklandığı köye varmış Ermenilerden önce. Yurt köy diye bilinir şimdi. Kızını alıp, sahilin yolunu tutmuş. Harşıt nehrinin bir yakası Oğuzların Çepni boyu diğer yakası Kıpçaklardır. Bir yakası Giresun diğer yakası Gümüşhane. Çepnilerden Topal Osman ve çetesi Rusları sokmamış Giresun havalisine. Ermeni ve Rumları da çıkarmış bölgeden. Gidip ona katılayım demiş Ahmet.

Şimdilerde Kankana diye anılan tepelere gelmişler. Burada Türk askeri ile Rus ordusu savaşa tutuşmuş. Türk askerleri 60 kişiymiş. Ruslar 250 kadarmış. Ahmet’te girmiş çarpışmaya. Türk askerinin mermisi bitmiş. Çanakkale savaşı sonrası elde avuçta teçhizat malzeme kalmamıştı askerin. Askerlerin hepsi şehit olmuş. Ahmet elinde girebi ile yaralı olarak esir alınmış yeniden.

Sonradan Ermeni çetesi de gelmiş. Köyde Ahmet’i, karısını, küçük oğlunu sıraya dizmişler. Kızı Fatma’yı Ermeniler bulmuş ve aralarına almış. Karısını ve kendisini ölmeden önce aşağılamak istemişler. Ruslar pek karışmamış. Ahmet’in ve karısının üzerindekileri zorla çıkartmışlar. Fatma’ya da Ermeniler kötülük etmek için kura atıyor eğleniyormuşlar.

“Onları bana verin” diye bir ses duymuşlar. Bakmışlar ki yaşlı bir keşiş. Oralı olmamışlar önce. Yaşlı keşiş Rus komutanı bir kenara çağırmış. Onunla ne konuştu bilinmez. Fatma’yı da almış Rus komutan Ermenilerden. Ahmet’e de ailesi ile gitmesine izin vermiş. Manastırda misafir etmiş onları Yaşlı keşiş.

Fatma ve kardeşi yaşlı keşişten okumayı yazmayı öğrenmiş. Onlara Kuran okumasını da bu keşiş öğretti derler. Bir keşiş neden bunu yapsın ki demişler. Ailesi ne öğrenmesini istiyorsa onu öğrettim demiş. Ben bir öğreticiyim sadece. Bir çocuğa ailesinin rızasının olmadığı bir inancı öğretmek zulümdür dermiş. Bazıları hayır o gizli bir Müslümandı demişler. Bazıları da o iyi bir insandı demişler.

Gel gör ki savaş devam ediyordu. Ahmet eşini alarak Çorum’a yerleşmiş. Çorum’da Üçüncüoğluları olarak bilinirler. Fatma ve kardeşi yol tehlikeli diye, yerleştikten sonra geri döner alırız diye manastırda bırakılmış ve bahçesinde çalışmaya devam etmiş. Rusya da çarlık bitince Rus ordusu çekilmiş. Müslüman ahali ile Ermeni ve Rum ahali arasında huzursuzluk ve savaş şiddetlenmiş. Mübadele yasası çıkınca Çitikebir de yaşayan Rumlar köyü boşaltmışlar. Beraberinde yaşlı keşiş de göç yoluna düşmüş. Fatma ve kardeşi kasabaya kadar Yaşlı keşişle birlikte yürümüşler. Yaşlı keşiş Fatma’ya kitaplarının bir kısmını bırakmış. Fatma da ona azık olarak lahana sarması ve mısır ekmeği vermiş. Her hafta lahana sarması günleri vardı. Cuma akşamları olunca Yaşlı keşiş pek bir keyiflenirdi. Fatma gibi pek çok insan da hatırlayınca hem anlatacak çok şeyleri olurdu hem üzülecekleri bir veda gelirdi dillerine.

15 yıl sonra döndüğü haberi yayılınca kimi sevinmiş kimi şüphelenmeye devam etmiş. İşte bir Cuma gecesiydi. Yazıyordu. Karnı acıkmıştı. Kalktı. Mutfağa doğru yürüdü. Kapı çalındı. Gençten bir kadın ve erkek ona bakıyordu. Ellerinde bir tepsi vardı. Tepside lahana sarması ve mısır ekmeği. Kadın ağlamaklı bir sevinçle yaşlı keşişe sarıldı. Sarma günümüz dedi…” Kızım Fatma” diyebildi keşiş. Gözündeki yaşları silmeye çalıştı, başaramadı, gözyaşın bile benden hızlı artık dedi.

Kocasını tanıttı. Sonra 3 yaşındaki oğulları girdi içeri. Bana öğrettiğin gibi ona da öğretir misin kadim bilgeliği?

Sofrayı kurarken Fatma, yaşlı adam seccadesini serdi. Namazını kıldı. Hem iyi bir insanmış. Hem Müslüman diye fısıldadı kocası. Hayır dedi Fatma “O iyi bir insan” İyi bir insan olmadan Müslüman olanlar keşke hiç olmasaydı. O zaman belki iyi insan aynı zamanda Müslüman demek olurdu.”

Dua ederken çocuk keşişin kucağına oturdu. Onun saçlarında gezindi nasırlı elleri. Birlikte yemek yediler. Çocuk ertesi gün bahçede çalışan yaşlı adamı izliyordu. Çocuğa baktı şirinliği zekâsı ve bir de gevezeliğine karşı “Seni Penah seni dedi.” Bu isim öylece kaldı çocukta.

Abone Ol
Bildir
3 Yorum
Beğenilenler
En Yeniler Eskiler
Satır İçi Geri Bildirimler
Tüm yorumları görüntüle
Sevda Yalçın
1 ay önce

Yıldızları göremeyince yıldızsız karanlıkta kaldım demem. Kim bilir yıldız sensin sadece ışığını görebilmen için karanlık vardır.

Zühal Çakmak
1 ay önce

Penah ın düşleri 😌 Penah dedenin derinlerdeki hikayesini öğrendiğimiz bir sayfa

Zeynep Zişan Çakmak

…güneş yoksa karanlık üretmem gerekmez, kıyıda köşede küçük kandillerim var benim”

Harika✨

3
0
Düşüncelerinizi merak ediyoruz, lütfen yorum yapın.x