*Ilık bir vadinin içinde begonvilleri hiç solmayan bir belde vardır. Bir evin kapısından diğer evin kapısına kilimler uzanır. Aşağıya doğru inen taş merdivenlerden sahile varılır. Belde ile sahil arasında engeller inşa edilmemiş. Yollar uzakta biter, yakına patikalar başlarmış. İnsan kulağına gelen sesler arasında motorlar kornolar hoparlör sesi bulunmuyormuş.
*Küçük ahşap caminin imamı ezanı çıplak ses ile okur, dinlemek için sessizleşirmiş her yan. Gürültü hiç yakışır mı zaten ilahi davetlere. Öyle hoş öyle latif bir belde ki gülümseyen her yüzden bir katre düşse eline, akşama avuç avuç sevinç birikirmiş sofralarda. Her anne pişirdiğinin yarısını paylaşırmış. Her çocuk tek oyuncak edinirmiş. Bir başka çocuk ile değişirmiş ayın ilk gününde.
*Çocukların ismi yazılı taşlar varmış. Tuzlu güney denizlerinin yıkadığı, milyonlarca yıl üzerinden köpükler geçmiş taşlardan seçilmiş. Üzerine kalem sahibi isimler yazarmış.
*Ayın ilk gününde taşlar dalgaların uzandığı kumlara serilir. Çocuklar hizalanır. Koşarlar bir taş alırlar ellerine ve taşın üzerinde yazan kimin ismi ise oyuncağını ona verirlermiş.
*Aralarından bir çocuğun oyuncağı yokmuş. Beldeye yeni taşınmış terzi bir annenin çocuğu imiş. Borçlarımızı bir bitirelim alacağım sana bir oyuncak derken oyuncak günü gelmiş. Alamamışlar. İsmi bir taşa yazılmış ve isim taşı kumlar arasında yerini almış.
*Ceviz kabuğundan yapılmış borazana üflenmiş. Koşmuş çocuklar. Her çocuk bir taş almış. Taşın üzerinde yazan isme kendi oyuncağını vermiş.
*Terzinin çocuğuna bir kuş hediye edilmiş. Bu kuş şarkıcı kuş olarak bilinirmiş. Bir kuştan hiç oyuncak mı olur demeyin. Burada oyuncaklar atılan tutulan şeyler değilmiş. Oyun oynanabilen her güzel şeymiş. Terzinin çocuğu da bir taş almalıydı. Almadı. Verecek oyuncağı yoktu.
* Sahilde bir çocuk oyuncağı bekliyordu. Tüm çocuklar oyuncaklarını almıştı. Terzinin çocuğu sahilde oyuncak bekleyen çocuğun yanına gelmiş. Bir de ne görsün kendisine bu kuşu veren çocuk.
*“Bu kuşu sana geri vereyim bu şekilde ödeşelim” demiş terzinin çocuğu.
“Ama” demiş “bu benim verdiğim kuş. Ben başka bir oyuncağım olsun isterdim.”
*Terzinin çocuğu utanarak yere bakmış. Dudaklarını büzmüş. “Özür dilerim benim babam bizi terk etti. Annem terzilik yapıyor ve borçlarımız var…” derken diğer çocuk “bu kuş ikimizin olsun öyleyse. Ondan hiç ayrılmak istemiyordum doğrusu.” Kabul eder misin?” demiş. Terzinin çocuğu “olur mu ben sana bir hediye vermeliydim.”
*Kalem sahibi aralarına girmiş. “Kuş bir hafta terzinin çocuğunda kalacak. Bir hafta içinde terzinin çocuğu değişim yapacağı bir şey getirebilir” demiş.
*Terzinin çocuğu kuşu almış. Annesine “bakın bana ne verdiler” demiş. Annesi o bir kuş, onu besleyemeyiz. Onu götürüp satalım demiş. Çocuk çok üzülmüş bu söze.
* “Hayır” demiş çocuk. Onun sahibine borçluyum ben. “Vermeseydi” demiş annesi. Sigarasını yakmış, demli çayını höpürdetmiş. Çirkin birkaç sözden sonra çekyata uzanmış elinde kumandası ile TV’nin sesini açmış. Gürültüsü komşusuna kadar gidiyormuş. İnsan ruhunu rahatsız eden bu gürültünün sebebini öğrenen belde sakinleri “ne yapacaklarını pek bilememişler. Daha önce kötüye karşı tavırları öğrenmemişlerdi.
*Terzinin çocuğu şarkıcı kuşu çok sevmiş. Kuşun sahibi çocuk da uğrarmış evlerine. Birlikte kuşun şarkılarına eşlik ederlermiş. Bir hafta dolmuş. Kumsalda kalem sahibi onları bekliyormuş.
*“Uzat ellerini, bakalım ne getirdin değişime.” Terzinin çocuğu boş ellerini uzatmış. Kalem sahibi yaklaşmış.
* Elinde tuttuğu bir ipi çocuğa uzatmış. İpin ucunda kulakları tüyden ince, gözleri ceylandan nice, başında bir alası olan kuzu varmış. Bu kuzu senindir. Onu verebilirsin şimdi.
*Her değişim gününde kuzu bir başka çocuğa verilmiş. Çocuktan çocuğa dolaşmış yıl boyu. Şarkıcı kuş da tüm çocukların evine uğramış.
* Anne Terzi bir süre sonra beldedekiler gibi olmuş. Akşamları beldenin kütüphanesine uğruyor, bir fincan çayı bitirene kadar okuyor. Pişirdiğinin yarısını paylaşıyor, kendisini memnun etmeyi bırakıyor her gün bir başka insanın memnun olmasına sebep oluyormuş.
* Şarkıcı kuşun yedi şirin yavrusu olmuş. Yuvasını terzinin begonvil ağacına kurmuş.
*Terzi anne Uyumadan önce günün ilham veren bir sohbetini dinliyormuş hikayeci dededen. Hikayeci dede kendisi gibi hikayeciler yetiştirilen bir değirmende yaşıyordu.
*Yüzümle ünlü değil ellerimle unlu olmak isterim derdi. İnsanlara tek bir şey öğretiyormuş. “Hemen şimdi mutlu olabiliriz. Hiçbir şeye ihtiyacımız yok. Ne içimizde ne dışımızda.
* Sadece bir şeyi öğrenmemiz gerekir ancak bir küçük şartı var… Bir kişi değil en az yedi kişi birlikte öğrenmeliyiz.”
*Hikayeci dedenin yanına uğrayanlardan biri de terzinin çocuğuydu. Büyüyünce değirmenim olsun ve orada hikayeler anlatmak istiyorum dedi. Hikayeci dede ona “o zaman kulakları tüyden ince kuzunun ve şarkıcı kuşların seni çok sevmesi gerek” dedi.
*Kuzu ile kuş artık dolaşmasın ellerde. Bir sahipleri olmalı dedi bir sabah kalem sahibi. Tüm çocukları toplayalım. Kuşu salalım. Kimin elinden buğday yerse onda kalsın. Kuzuyu salalım kimin elinden ot yerse onda kalsın.
* Ilık vadide begonviller, kapılar arasında kilimler, pencereler önünde renkli hatıralar çoğalmış. Çocuklar sıra sıra dizilmiş kumsala.
*Hafif bir rüzgâr su tonlarında bir melodi karışmış havaya. İkramlar yapılmış, bir el diğer ele neler neler vermiş.
*Kulakları tüyden ince kuzu gelmiş, şarkıcı sarı benekli kuş gelmiş. Hikayeci dede gelmiş. Yaşlılarla anneler babalar kardeşler komşular gelmişler.
*Salınmış kuzu ile kuş. Biri havalanmış biri atlayarak uzaklaşmış . Beklemişler beklemişler ikisi de seçmemiş hiç kimseyi. Önce üzülür gibi olmuş herkes sonra hikayeci dede demiş ki “seçemezler hiç kimseyi bugün kimse seçilemeyecek. Hiçbir çocuğu daha az sevmedi hiçbir çocuk daha az sahibi değil”
* “Ama birinde kalmalı” demiş kalem sahibi. “İlla birinde kalacaksa en çok sevende kalsın” Nasıl buluruz en çok seveni demiş.
* “Kuzuyu getirin çocukları da getirin. İkisi dalıversin göz içlerine. Kuş şarkı söylesin. Birlikte gözyaşı döken en çok sevendir. Gülmek için sevmen yeterli ama birlikte ağlayabilmek için çok sevmen gerekir.
*Birer birer çocuklar gelmişler denemişler. Tüyden ince kulakları olan kuzu terzinin çocuğu ile bakışınca o ceylan gözden bir katre düşmüş, bir inci tanesine dönüşmüş. Çocuk neden ağlasın ki kuzuya! Diyenler olmuş.
*Hikayeci dede. “Göz odur ki bir gözün gözesine değince nedeni odur” demiş.
*O gün Terzinin oğlu hayatının en güzel gününü yaşamış. Hayatının en güzel günü çok güldüğü değil ağladığı bir günmüş. Hikayeci dede ona değirmende bir sanduka vermiş. Bunu al bugünü içine koydum. “Bir gün bu hisleri merak edenlere. Bu beldeyi yeniden inşa etmek isteyenlere verebilirsin”
*Terzinin oğlu o beldenin değişiminden sonra nerede kurayım diye dolaşmış dolaşmış Aladağlar denilen sihirli bir beldeye gelmiş. Oraya değirmeni kurmuş önce.
*Geceleri göl kenarında düşünür, acaba hangi yedi kişi bu masala can verecek diye ununu eler, Aladağlarda kaybolan kuzusuna üzülürmüş. Biliyormuş ki bir gün bir çoban çıkagelir, kuzuyu kendisine getirir. Bu çoban ile birlikte yedi iyi insan buluşunca. O muhteşem günleri yeniden yaşayabilecekmiş hem.
* Bu yedi iyi insan hem deli hem veli. Hem içi dolu hem dışı içi gibi olmalıymış
Aladağın yedi iyi insanından üçü hazırmış. Deli Sufi, Dağsan, Urkundalı diğer dördü henüz hazır değillermiş.
*Bu masaldan sorulacak isimler
Şarkıcı kuş – bir üretkenlik
Kulakları tüyden ince kuzu- bir duygu
Hikayeci dede- aramızdan biri
Değirmenci-aramızdaki bir kişi
Terzi kadın-aramızdaki bir kişi
Deli sufi- aramızda
Dağsan-aramızda
Urkundalı-aramızda
Yaşam Takımları™ sitesinden daha fazla şey keşfedin
Subscribe to get the latest posts sent to your email.
İnşallah bizde o yedi kisiden biri oluruz Ustam bu ne gúzel hikaye elinize emeğinize sağlık