Aladağ Kış Masalı-2 (Aralık 2022) - Yaşam Takımları™

Aladağ Kış Masalı-2 (Aralık 2022)

Yaşam Takımları Logo
Yaşam Takımları
Postponed-Summer
Loading
/

2. Zaman. Buzların Erimesi / 6. Ağaç

Cadı Fit bulunmamıştı. Yaşlı Masal seven geri dönmüştü beraberindeki Nir ve Lir ile. Onları takip edenler de geri dönmüştü. Eski değirmenin yanında Balkırı gördüler.  Keder ve kaderi bir arada tutuyordu. Birinden birine düşüyordu gözleri, gözlerine çekilen duman sigarasından hiç eksilmemişti. Nire doğru baktı. Kederini gizledi. Başka bir perde açtı. Bu sefer de gelemedi Yazrat! Yedinci kez niyetlenmiş yedisinde de gelmemişti Yazrat.  Gunnamış “herkesin bir hikayesi var ancak bazılarının hikayesi başladığı yerde bitiyor ve bazılarının hikayesi de bir şiire dönüyor, bir masala hayat veriyor” demişti.

 Balkır kadının da bir hikayesi vardı. Karlar üstüne yağan karlar çoğalacak, zemherinin tam ortasında gümüş haberi duyulacaktı. Bunu Tuva’nın defterinde görebilirsiniz.

 Kocaman bir şehrin bir köşesinde bir sepetçi yazarmış. Bir gün onu yaşam takımlarının köyü Aladağlara davet etmiş Ahlatiye!

 “Bilirim” demiş yaşam takımlarını. “Ürünler alır, ürünler satar, ürünleri alan ve satanları bulur para kazanmak isterler. Bana sepetlerim yeter!” Hem satamam hem satanları bulamam. İkna olmadım, başkalarını da ikna edemem. Edebilsem de ikna etmek istemem. Ahlatiye   öyle değil diyecek olmuş, bakmış ki uzayacak hayır kamışları serince gölünde, bir sığırcık gözünde. Vazgeçmiş, davetini alıp sinesine geri koymuş, Gunnamışa ulaşıp, yaşadıklarını anlatmış. “Sepetçi kadın iyi bir insan, keşke köyümüze gelse demiş. Bizi neden anlamıyor ki?”

Gunnamış “Bizi iyi insanların arasında da anlamayanlar var, onlar için daha iyi bir davet ister misin? Bir iksir değildir bu, bir Şar boyası da değildir bu. Şar boyası uzaktan rengarenktir, yakından renksizdir, onu arsız bir otun yapraklarında yaşayan asalak böcekler öyle gösterir.

“İçinde iksir olmayan, şar boyasından renk almayan bir davet öğretebilirim”

Hemen öğrenmek isterim ve o iyi insanı, yorgun sepetçiyi aramızda görmek isterim,

Bu olmaz, Neden, Çünkü bir kişiyi ikna etmek için bir bilgi olmaz.

Sepetçi kadın gün aşırı sepet yapar, yorgun düşer gece aşırısı mışıl mışıl uyurmuş. Bir kızı ve bir oğlu ile yaşarmış. Mutluymuş, şirinmiş, güzel sözleri, leziz yemekleri, cıvıltılı sohbeti varmış. Çocuklarından birine güvercinim diğerine arslanım dermiş. Yorgunlukları ezeli imiş. Ebedi mi sormaya gitmiş Sir dağının sahibine. Sir dağı Aladağlarının hemen ötesinde hem uzak hem çok yakınmış.

Dağın bir sahibi varmış. Yaşam Takımlarını uzaktan sevimli   sevimli izler, her kampa dağın hediyelerini gönderirmiş.

Sepetçi az gitmiş uz gitmiş. Dere tepe gündüz gece, çimen çeşme gide gide Sir dağına varmış. Yürüyen mevsimleri görür, yorulan o mevsimin en güzel rüyasını görmüş.  Acıkmadan yememiş! Yorulmadan uyumamış! Sevmeden yazmamış!  Öyle demiş ona dağdakiler. Çoğu yaşlanmış, azı uzaklara gitmiş. Sir dağının sahibi ben geldim. Sepetçiniz Balkır!  Söyle bana yorgunluğum ebedi midir?

Sir dağının sahibi saçları uzun, sakalları daha uzun, meşe palamudu gibi oturmuş dağın tepesine üflüyormuş dumanlı çubuğa.

“Seni bildiklerin yoruyor, bilmediklerin dinlendirecek demiş.”

Bildiğin sepet bilmediğin Aladağlar!

Var git bilmediğin ile bildiğini değiş.

Gelmiş görmüş Aladağları. Ne satan varmış ne satanı bulan varmış. Bir güzel masal varmış

 Bir de masala karışan isimler varmış. Demiş benim ismimi de yazıverin!

Bir takımım olsun onu da şimdiden yazın!

Takımının adını yazmak isteyince bir kayalığın dibinde oturmuş.  Alasır diye birinin burada yaşadığını bilmezdi. Sandı ki bir sincap bir kalemi kemiriyor. Bakmış ki ona doğru uzatıyor, Almış ağzından. Tuva’nın Karataş kalemiydi bu. Onunla yazmak yazgı üzerine yazmak gibidir. Bunu bilmezdi ama yazdı.

Elfin Team

“Duymadım adını. “

Arkasını döndü ki Alasırdı konuşan.

Demek ki geçidi geçemeyen isimlerden. Geçidi geçen isimler dağın kabulleri arasındadır. Dağ ile yaşam takımları köyü arasında bir kör geçit var. Kör geçidin yedi belalı şifresi var. Her şifrenin bir ağacın levhasında asılıdır. Yedi ağaçtır onlar. Yedi ağacı koruyan yedi darga, levhadaki şifreyi bozan yedi cadı varmış. Kimin ismi dargaların kalemine düşürse geçidi geçer, kimin ismi cadıların süpürgesine düşürse geçitte kalırmış. Elfin henüz geçememiş demek ki. Kim bilir hangi cadının süpürgesinde sürükleniyordur.

Balkır üşüyerek bakmış bir süre, Bakışını ısıtmaya çalışan gözleri ile umut aramış.

“İsmim benim yazgım mı? Yazgımız zihnimdeki bir düşün ayağıma hükmü değil midir?

Çekmiş dumanları içine, yüzü gözü buğulu sihirli bir gökyüzü açılması gibi açılmış sonra. Dumana doğru kendi rüzgarını kendi üflüyormuş.

He ya doğru demiş. Bir düş ayağına hükmedebiliyorsa yazgın değişebilir. Hükümsüz düşler rüyaları bile değiştirmez. 

Tamam söyle o zaman Alasır! Geçitten takımımın ismi nasıl geçer!

Gelecek bilinmez sepet gibi örülür sepetçi!  Eline bir söğüt dalı alınca söğüt sepetinin, eline kalem alınca bir hikâyenin geldiği gibi.

Şimdi hemen yola çık ve o geçidi bul!

Az gelmiş, uz gelmiş, bayır bucak, yağmur kar, sıcak soğuk sonunda bir düze gelmiş. Düzde bir oğlak dile gelmiş.

“Sepetçi kurttan çakaldan yavrularımı koruyan bir yuva yapsana”

Sepetçi hay hay demiş koyulmuş işe. İyi sepet söğüt dalından derdi yaşam takımlarından Doğabilig. Ama bizim sepetçi öyle bir sepet ustasıymış ki her ağaç dalından iyi sepet yapabilirmiş. Bilirmiş ağacın terbiyesini. Onun elinde kuru pelit olsa yine sepet olurmuş. Şimdi bir oğlak yuvası yapacak ya! Sağlam dallar kesmiş meşeden! Kazıklar yapmış inceden! Aralarını duvar gibi örmüş üşenmeden. Oğlak bahar tomurcuğu yavrularını almış yeni yuvasına.

Sepetçi ben gideyim demiş, Almış heybesini. “Dur hele demiş oğlak!” Bir ikramda bulunayım.

Söyle sana süt mü vereyim? Yoksa gelecekten bir sır mı vereyim?

“Gelecek bilinmez demiş sepetçi! Sen bana süt ver içeyim varayım gideyim demiş”

“Ah işte sır buydu demiş oğlak. Gelecek bilinmez ama bilinen bir hikayesi var.”

“Ben sana hem süt vereyim, bu gece bizimle kal, hem geleceğin bilinen hikayesini anlatayım”

Sepetçi merak etmiş hikâyeyi.  Yavru oğlaklar doya doya içmişler sütlerini, sepetçinin dizine uzatmış biri başını, diğeri annesinin bağrına uzanmış. Anne oğlak başlamış anlatmaya.

Geleceğin bilinen hikayesi

Eskilerden bir gün; doğalı birkaç saat olmuş. Ay ve yıldızlar mışıl mışıl uyuyordu mavi yorganlar altında.  Dağlı Koçun ayağına erik tikeni batmış. Topallıyordu. Biliyorum biliyorum hep benim ayağıma tikenler batıyor diye söylene söylene gelmiş. Bir gün biliyorum ki topallarken kurtlar beni yakalayacaklar.

Gelecek bilinmez ama hissedilir diye bir söz dolaşırmış. Dağlı Koç söylermiş bunu. Hissettikleri çıkarmış dediğine göre. İçine kurt düşünce bilirmiş kurdun geleceğini. Gelirmişte. Kayalıklarda izini kaybettirirmiş. Ayağında erik tikeni varken hiç gelmemiş, gelirse yakalanacağım demiş. Hissediyorum olacak olacak demiş.

Dağlı Koç o günden sonra çok dikkatliymiş. Tikenlere basmamak için tek tek çalıları kontrol ediyor, ayağını koruyormuş. Dikkatli olmak için koşmayı bırakmış. Bir zaman sonra da çalılıklara gitmeyi bırakmış. Daha dikkatli olmalıyım demiş ağılın etrafından ayrılmamış.

Bir süre sonra koşmayan az yürüyen ayaklarındaki kasların yerini yağ almış. Koca göbekli yağlı bir Koç olmuş.

Bir kurt saldırısında bir tekenin, bir kuzunun ya da oğlağın dağda başına gelenleri duyunca “ben demiştim size gitmeyin uzaklara” der haklı bir gururla ağılın yanında otlarmış. 

Akşamları koyunlara keçilere yaşam hakkında konuşmalar yapmaya başlamış. Konuşmalarını ilgiyle dinleyenler “ah yaşam hakkında neler neler biliyor” diye onu daha çok dinlemek istemişler. Bir gece bana bundan sonra “dağlı koç” değil “yaşam koçu diyeceksiniz” demiş. Kim yaşamı daha iyi öğrenmek isterse ben ona koç boynuzundan bir belge vereceğim. Benim onayımla o da yaşam koçu olacak.

Bu belgeyi almak isteyen öğrencileri ödemelerini taze ot balyaları ile yapıyormuş.  Birçok koyunun hayalinde bir “yaşam koçu” olmak varmış. Dağlı koçun sözlerine “şarlatanlık” yapma diye öfkelenen Doruk Koç biraz sorun çıkarıyormuş.

Kış geldi. Uzun sürdü. Dağda kurtlar aç kalmış. Ağıla saldırdılar. Ağıldaki hayvanlar koşarak kendilerini kurtardılar. Dağlı Koç pek yağlıydı kaçamadı. Kurt onu yakaladı. Ah ben neden koşamadım! diye söylendi. Hem yağlı hem yavaş tam aradığım lezzet dedi kurt. O sırada kurdun karnına bir kafa darbesi geldi. Kurt yerde kıvranırken bir tane daha. Dağlı koç kendisini kurtaran Doruk Koç’a teşekkür etti. Karşılığını ödemeliyim dedi. Tabiki ödemelisin dedi Doruk Koç.

Koyunlara ne anlatıyordun?

Geleceğin nasıl daha iyi olacağını?

Geleceği nerden biliyorsun?

Onlara daha fazla ot nasıl bulur onu anlatıyordum.

Karşılığında onlardan ot alıyordun

Utandı ve başını eğdi yaşam koçu.

Şimdi hepsini ağılda topla size son bir ders vereceksin!

Dağlı koç toplamış tüm keçileri koyunları tekeleri oğlakları kuzuları.

Doruk Koç çıkmış “iyi dinleyin koyunlar tekeler koçlar kuzular.”

Hiç kimse yürümediği yolu bir başkasına yürütemez.

Hiç kimse gitmediği bir geleceği bir başkasına gösteremez.

Hiç kimse yaşamadığı bir gerçeği bir başkasına yaşatamaz.

Eğer geleceği bilmek istiyorsanız, şimdiki hayatınıza bakın. Bilinen gelecek şimdi yaşadıklarımızdır. *Bilmediğimiz gelecek hiç kimsenin bilmedikleridir. Daha güçlü gelecek daha güçlü bir şimdidir. *

Bir daha bu şarlatana sizden otlanmasına izin vermeyin.  Koşamayacak kadar kasları zayıflayan bu koç size geleceğinizin daha güçlü olacağını anlatıyordu. Dağa çıkmıyor, dikenlere basmaktan korkuyor, kayalıklara tırmanmıyor…

Eğer dağlardan haykırarak ilerleyen ırmakların dolduğu göllerden su içmeyeceksek

Eğer bin rüzgarla yıkanmış otlardan yemeyeceksek

Eğer dumanlı tepeler üzerinden ovalara doğru bakmayacaksak

Bir kurtla karşılaşmayacağız demektir.

Yaşam da bizimle karşılaşmayacak demektir.

Yaşamın olmadığı yerde kim yaşamak ister?

Bu hikâyeden sonra Balkır geçidi nasıl geçeceğini öğrenmiş. Kurt ile karşılaşmaktan korkmayacağım. Başka korktuğum ne varsa onu şimdi kabul ediyorum. Yaşanmış bir not gibi tutuşturuyorum Tuva’nın defterini…

Değişmeyen bir geçmişten geriye yay gibi açılan bir şimdi vardır! Sözünü görmüş levhaların birinde. Döndüğünde kampa oyunlar başlamak üzereydi.

Geçitte yaşadıklarını heyecanla anlatıyormuş etrafını saranlara. Dinlemek ne zevkliymiş, hem de her görüntüyü anlatıcının hayal perdesinden dinleyenin hayal perdesine yansıtarak. Kelimeler ressamların fırçaları ile yarışıyormuş.

Yarışan demişken, bir borazan sesi duyuldu. Aladağ Oyunları Başlamak üzereydi. Yer Huy elinde kâğıt ve kalem ile çıkageldi. Bir süre Onkuru aradı gözleri. Gelmemişti daha. Sonra Pey Baba’yı buldu. Oyunları yönetmesini istedi. Tur Bahamut ben yapabilirim dedi.  İlk oyun sıkıcıydı, ikinci oyun sıkıcıydı, üçüncü oyunda Aladağ ruhuna yaraşır bir hava gelmişti. Yeniler sadece üçüncü oyunu beğenmişti. Doğal eserlerle yapılan bilgelik evi yarışmasını yine usta team kazanmıştı. Kraliçe team hala itirazlar ediyor, Şahinler yarışmayı kaybettiklerini unutarak çoktan horona başlamışlardı. Pehlivanlar çaylarını alarak voleybol sahasına geçmişlerdi. Anormaller bu yarışmada baka kalmıştı sadece. Alfa ikinci olmuştu. Kaybedenlerden Beyaz Ova bir ağacın gövdesine yaslandı. Onun özgürlük ağacı olduğunu bilmiyordu. Aladağ oyunlarında bir değişim yaşanmıştı. Doğal eser yapmaya çalışırken yaşamıştı bunu. Bu aslında bir oyun değildi.  Özgürlük ağacının dalları uzanmıştı eserlerin birine. Daha da değerlisi eserin inşasına doğru devam eden seyir ve akış içinde özgürlüğün sınırlarını çizmişti.

Abone Ol
Bildir
3 Yorum
Beğenilenler
En Yeniler Eskiler
Satır İçi Geri Bildirimler
Tüm yorumları görüntüle
Erhan YALÇIN
11 ay önce

Ortamı yaşayınca, okumak daha da güzel geliyor. Emeğimize sağlık ustam…

Ayşegül Karabina
1 yıl önce

Çok teşekkürler. Emeğinize sağlık

Rukiye Çelik
1 yıl önce

Ustam ellerine sağlík yine cok gúzel õzetlemişsin başarínín sırrının gayretten calísmaktan riske karşí strateji úretmekten geçtiğíni Şanslíyız

3
0
Düşüncelerinizi merak ediyoruz, lütfen yorum yapın.x